Büyük ülkeler bazen çok hızlı ve belirleyici zafer elde edebiliyor. Bu yaşandığı zaman, kısa dönemdeki tek sorun geçit törenleri düzenlemek ve dağıtılacak madalya sayısını belirlemek. Ancak işler her zaman iyi gitmeyebilir. Irak’ta gördüğümüz ve Afganistan’da görmeye devam ettiğimiz gibi, içine girilen bir bataklıktan çıkmaya çalışmak bataklığın içine düşmekten çok daha zor. İşte bu yüzden, başlatılmak istenen savaşlar her zaman beklenenden daha uzun sürüyor ve maliyeti daha yüksek oluyor.
ABD, neredeyse sekiz sona Irak’ı terk ediyor. İşte Irak ve Afganistan gibi savaşların neden çok uzun sürdüğünü anlatan 7 neden:
Tüm insanlar edindikleri yeni bilgileri mevcut inanç ve düşüncelerine uygulamaya çalışır. Bu yüzden güçlü inançlar diğerlerine kıyasla daha yavaş değişim gösterir. Bir savaş gitme veya başlamış olan bir savaşı devam ettirme kararı, bir lider için bu kararın nedenlerini düşünmesi zordur. Her ne kadar önüne savaşın hata olduğunu gösteren bilgiler yığılsa bile.
Tercih edilen bir savaş kötü gidiyor olsa bile, olumlu kabul edilecek sinyaller her zaman yaratılır. Bush yönetiminin Irak’taki gelişim için belirlediği kriterleri hatırlayın. Eğer kriter listesiniz genişse sahipseniz, daima bazı şeylerin olumlu göründüğü maddeler bulursunuz. Delillerin karmaşık olması halinde, liderler savaşmanın gereksiz olduğuna dair inançlarını o kadar az değerlendirmek ister.
Bir ülke dahil olduğu savaşa çok fazla para akıp ve savaş sırasında çok kan dökersei, karar veren merciler, o güne dek verilen kurbanların “boşa gitmemesi” gerektiğini düşündüklerinden, savaşı devam ettirmeyi seçer. Bu, büyük bir hatadan başka bir şey değildir: Bu şekilde düşünerek sadece savaşı devam ettirir ve kabul edilebilir bir maliyet ve zayiatla sonuç elde etmeyi umarsınız.. Özellikle onları verilen kayıplar konusunda eleştiren ve savaşa gereksiz kurban vermekle suçlayan kurumlar olmaması durumunda, politikacılar bunu farklı şekilde görebilir.
ABD’nin Irak savaşı başlangıcında başkanlık koltuğunda olan George Bush, abartılı bir şekilde Irak’ın büyük bir tehlike olduğunu anlatmaya çalışarak Ortadoğu’yu ucuz ve hızlı bir şekilde dönüşüme sokabileceğine inandı. Ancak saf bir inanışlar yaptığı planlar fazlasıyla yanlış çıktı ve politik bir intihara dönüştü. Aksine, o ‘yeniden dirilme’ için kumar oynamayı sürdürdü ve kararlarını doğru çıkarak gelişmeler bekledi.
Liderleri için geçerli olan şey, emirlerinde bulunan insanlar içinde geçerlidir. George Bush Irak’a girerken onun yanında bulunan yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Dışişleri Bakanı Condolezza Rice ve diğer isimler, bir anda konumlarını yeniden değerlendirip ABD’yi savaştan çıkarabildiler mi? Bir savaştan çıkabilmek, sizi o savaşa sokan ekipten kurtulmak ve lider kadrosunu tamamen değiştirmeyi gerektirir. Bush, Rumsfeld’i ve yeni muhafazakârcıları göndermeden değişimin yolunu açmayı başaramadı.
Büyük güçlerin, içine girdikleri savaşları devam ettirmelerinin bir sebebi, buna yetecek güçlerinin olması. Ortaya çıkan maliyet elde edilen faydadan çok daha fazla olabilir. Ancak büyük güçler, özellikle zayıf rakiplere karşı savaşırken çok nadiren savaş alanından askeri mağlubiyetle karşılaşır. Irak savaşı çok büyük bir maliyete neden oldu. Ancak gereki görüldüğü takdirde, 2 hatta 3 yıl daha kalınabilirdi. Artık bu takıntıyı Afganistan’da görüyoruz: Milli borcunuz 13 trilyon dolar iken bir 100 milyar dolar daha harcayıp, tüm bu borcu gelecek nesillere ödetmeye ne dersiniz?
Bizler ordularımızın savaşlardan zaferle çıkmasını ve görevlerinin kararlılıkla yerine getirmesini isteriz. Üniformalılar savaşı sivillerden daha az öne çıkarabilir, ancak bir defa savaşa girildi mi, onlar işlerin kötü gittiğini ve zafer olmadan geri çekilmeyi son önerecek kişi olurlar. Kaç tane general, ABD Başkanı’na giderek açık bir şekilde savaşın kazanılamayacağını söylemiştir? Dahası, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, tamamen kendi suçu olmasa da başarısızlıktan sorumlu tutulma endişesi yaşayabilir. Sonuç olarak, savaş ve barış konusunda en öne çıkan kurum “girilen yola devam etmenin” safına kayacaktır.
kaynak: Hürriyet
No comments:
Post a Comment